Antibiyotikler..
Gözümüzle
göremediğimiz canlılara mikrop diyoruz. Bilim dilinde bu sözcük mikroorganizma,
yani küçük canlı anlamına gelir. Bunların kapsamına da cildimizde kaşıntıya
yol açan mantarlar, bakteriler, maya hücreleri giriyor. Peki virüsler? Onları
mikroorganizmalar arasına dahil etmenin ne kadar doğru olduğu tartışılmalı;
çünkü onlar tam olarak 'yaşayan'
hücreler değil. Aslında hücre bile değiller. Yalnızca genetik bilgi taşıyorlar
ve çoğalabilmek, yaşamlarını sürdürebilmek için bir konakçıya gerek duyuyorlar.
Bu konakçı da bir hücre. Bu nedenle virüs kaynaklı hastalıkların tanısı güç;
çünkü virüsü alıp hücre dışında üretemiyoruz. Hücrenin içinde yaşadıklarından,
virüsleri ortadan kaldırmak da, bakterilerden çok farklı bir yol gerektiriyor.
Oysa antibiyotiklerin bakteri, virüs demeden her türlü hastalık etkenini yok
ettiği gibi yaygın bir yanılgı var. Işte bakterilerin ve virüslerin yol açtığı
bazı hastalıklar:
Virüs (Antibiyotikler etkisizdir) |
Bakteri
(Uygun antibiyotikle tedavi edilir) |
Soğukalgınlığı AIDS Nezle Hepatit (Sarılık) Uçuk (Herpes) |
Lepra
(cüzzam) Menenjit Tüberküloz (verem) Kolera Veba |
Antibiyotikler
Bakterileri Nasıl Yok Ediyor?
Antibiyotiklerin hepsi etkiledikleri bakterileri öldürmez. Kimisi karşılaşma
anında onları 'ölüme' sürüklerken kimisi onların gelişmelerini ve üremelerini
önler ve sonra temizlik işini vücudun bağışıklık sistemine bırakır. Bakterileri
dolaysız yok eden antibiyotiklere bakterisid adı verilir. Bakterilerin gelişmelerini
ve üremelerini önleyenlerse bakteriostatiktir. Penisilin ve vankomisin gibi
etki gösteren antibiyotikler, bakterinin en dıştaki 'zırhını' hedef alırlar.
Bu zırha `hücre duvarı' denir ve zırh, bakteri hücresinin bütünlüğünü sağlar.
Penisilin gibi etki gösteren antibiyotikler bakterinin hücre duvarı oluşturmasını
önler. Bunun üzerine bakterinin içine sıvı hücumu olur, hücre patlayarak etkisiz
hale gelir. Bir grup antibiyotik bakterinin 'gümrük' işlerini bozar. Gümrükten
giriş-çıkış yapan yaşamsal maddelerin hücre içindeki düzeylerini değiştirir.
Bunu hücre zarının geçirgenliğini değiştirerek yapar. Bakterinin kaçınılmaz
sonu ölümdür, yani bakterisid etki gösterir. Bazı antibiyotikler bakterinin
proteinlerini hedef alır. Proteinler hücrelerin yaşamsal işlevlerini gerçekleştirirler,
yokluklarında da yaşamsal işlevler aksar. Proteinlerin üretimini hücrede ribozom
adlı organel yapar. İşte bazı antibiyotikler bakterinin ribozomuna etki ederek,
bakteri için yaşamsal öneme sahip proteinlerin üretilmesini yavaşlatır ve hatta
yanlış proteinler ürettirir ribozoma. Bazı antibiyotiklerse bakterinin yaşamı
için kaçınılmaz olan proteinleri oluşturması için gerekli nüklieik asitlerin
üretilmesini önler. Bakteri, normalde nükleik asitleri üretir; bunları bir araya
getirerek proteinleri oluşturur. Nükleik asit üretemediği durumlarda protein
de üretemez ve yok olur.
Bakteriler
Kendilerini Nasıl Koruyor?
Bakterilerin kendilerini koruma yöntemleri bakteriler kadar çeşitlilik
gösterir. Bunlardan biri antibiyotikle karşılaşınca dayanabilenin çoğalması
ve daha dayanıklı nesiller oluşturmasıdır. Bu çok hızlı gerçekleşmez. Tüberküloza
yol açan bakteri bu şekilde direnç geliştirir.
Bir diğer yol, bakterinin kendine yeni bir 'yüz takınmasıdır'. Bunu da genetik
yapısını değiştirerek yapar. Antibiyotikle daha önce karşılaşmıştır ve antibiyotiğin
kendisinde hangi noktayı hedef aldığını 'bilir'. Ardından da bunu önleyecek
genetik değişikliklere gider. Örneğin, genetik yapısını öyle değiştirir ki hücre
duvarını etkileyen antibiyotikler için sürpriz moleküller üretmeye girişir.
Bir sonraki karşılaşmada protein yapısındaki bu moleküller antibiyotiği etkisiz
kılar. Sözgelimi S. aureus genetik yapısını penisiline karşı beta-laktamaz denen
bir enzim üretecek biçimde değiştirir ve bu enzim sayesinde kendini penisilinden
korur.
Bakterinin yeni yüz takınırken başvurduğu ikinci yol, ilacın hedefine ulaşmasını
önlemektir.Bunu ya ilacı gerisin geriye dışarı pompalayarak ya da girişini önleyerek
gerçekleştirir. Gerekli mekanizmalar için yine genetik bir değişime gitmesi
gerekir.
Üçüncü olarak, bakteri antibiyotiğin gelip bağlanacağı yerleri değiştirir. Bu
değiştirebilme yeteneği enterokokların vankomisine direnç kazanmasına yol açmış.
Vankomisin, enterokokların ve etkilediği diğer bakterilerin hücre duvarlarının
sentezlemelerini önlüyorken, enterokoklar vankomisinin bağlandığı bu bölgeyi
değiştirmeyi başarmış. Vankomisin bu bölgeye bağlanamadığından, enterokokun
hücre duvarını sentezlemesini önleyememiş ve sonuçta enterokoklar vankomisine
direnç kazanmış. Üstelik enterokokların bu değişimi sağlayacak genleri nereden
edindikleri de bilinmiyor.
Dördüncü olarak, bakteri antibiyotiğin hedef aldığı bölgeyi ona dayanıklı hale
getirir. Sözgelimi, streptokoklardan bazıları yaşamlarını ancak timidin adlı
bir molekülün varlığında sürdürür. Eğer bir antibiyotik streptokokun timidin
üretmesini önlüyorsa, bakteri, antibiyotiğin 'bilmediği' yollarla timidin üreterek
kendini korur.
Bakteriler
Arası Direnç Geçişi
Bakterilerin direnç geliştirmelerini daha hızlandıran bir durum var: Bilenler
bilmeyenlere öğretiyor. Genetik yapısını değiştirerek direnç geliştirmeyi başaran
bir bakteri, değişimi sağlayan genleri kendi türünden olsun olmasın diğer bakterilere
geçirebiliyor.
Bakterilerin başvurduğu ilk yol iki bakteri arasında bir "köprü" oluşması
ve ilgili genin birinden diğerine geçmesidir. İkinci ve araştırmacıların en
çok korktukları yol, bir bakterinin halka şeklindeki DNA'larını ortama bırakması
ve diğerlerinin bunu alarak kendi genetik şifrelerine 'yamamalarıdır'. Halka
şeklindeki bu DNA parçalarına plazmid deniyor. Burada, tek bir plazmidle birden
fazla antibiyotiğe karşı direnç geliştirmeleri de olası. 1968 yılında 12.500
kişinin ölümüne yol açan bir çeşit ishal (şigella) bu tür bir direnç gelişiminin
sonucunda ortaya çıkmış. Bakteri, tam dört çeşit antibiyotiğe karşı direnci
sağlayan tek bir plazmidle bu sonuca yol açmış.
Geniş
Spektrumlular Siler Süpürür!
Antibiyotik kutularının üzerinde 'Geniş Spektrumlu' ibaresini sık sık görürüz.
Bir antibiyotiğin spektrumu, etkilediği bakteri türlerini ifade eder. Ne kadar
genişse de o kadar çok bakteri türünü yok edebilir. Eğer hastalığa yol açan
bakteri bilinmiyorsa, doktor, geniş spektrumlu bir antibiyotik kullanmayı yeğleyebilir;
ancak bu, çok sayıda farklı bakteriyi antibiyotikle 'tanıştıracağından' bu bakterilerin
direnç geliştirmelerine katkıda bulunur. Oysa doktor, hastalığa yolaçan bakteriyi
biliyorsa, onu hedetleyen dar spektrumlu bu antibiyotiği kullanabilir; böylece,
diğer bakterilerin antibiyotiğe direnç geliştirmeleri de yavaşlatılabilir.
Niye
Tam Saatinde Almalıyım?
Enjeksiyon yoluyla olsun, ağızdan olsun aldığımız ilk doz antibiyotik kana geçer
ve kanda belli düzeye ulaşır. Bakterinin antibiyotikle ilk karşılaşmasıdır bu.
Zamanla biz yavaş yavaş antibiyotiği vücudumuzdan atmaya başlarız. Kandaki antibiyotik
düzeyi bakteriye etki edemeyecek kadar düşmeye başladığı anda ikinci dozu almamız
gerekir. İkinci dozu aldığımızda bu düzey yine bakteriye etki edecek kadar olur.
Zamanla yine kandaki antibiyotik düzeyi düşer ve yeni dozu alırız. Kanımızda
antibiyotik düzeyini bu şekilde tuttuğumuzda bakteri antibiyotiğe 'dayanamaz'.
Bu düzeyin biz antibiyotik aldığımız sürece aynı olması gerekir Bunun nedeni,
antibiyotiklerin ancak belli düzeylerde bakteriyi yok edebilmesidir. Bu düzeyin
altında, bakteriler yok olmadığı gibi, antibiyotikle tanışmış olurlar ve hemen
direnç geliştirmek için kolları sıvarlar. Bu düzeyin üstünde miktarları ise
'zehir' etkisi gösterip bize ait hücrelere de zarar verebilir.
Antibiyotik
Direncini Önleyebilirsiniz
Murat Akova, Prof. Dr. H.Ü. Tıp Fak., Erişkin Enfeksiyon Hastalıkları
Ünitesi
Antibiyotik direncinin gelişmesindeki en önemli öğe antibiyotiklerin gereksiz
ve uygunsuz kullanımıdır. Bu nedenle hastaların antibiyotikleri gerektiğinde
ve uygun bir biçimde kullanması sadece kendi sağlıkları açısından değil, aileleri
ve toplum sağlığı açısından da zorunludur. Uygun antibiyotik kullanımı kısaca
"antibiyotikleri ancak bir doktor tarafından önerildiğinde, uygun doz ve
sürede almak" olarak tanımlanabilir.
Antibiyotikleri
doktorun önerdiği şekilde uygun aralıklarda ve önerilen süre boyunca alın!
Hasta tedavi sırasında tam olarak iyileştiğini hissetse bile tedavi sonuna kadar
ilaçlarını almayı sürdürmeli, antibiyotikleri erkenden kesmemelidir. Aksi halde
enfeksiyon yeterince tedavi edilmiş olmayacağından, hastalık yeniden ve çoğu
kere de dirençli mikroorganizmalarla tekrarlayabilir.
Doktor
geçinenlerin önerilerine kulak asmayın!
Antibiyotik tedavisi sırasında yapılan önemli hatalardan birisi, hastaların
(ya da "amatör" doktorların) kullanmadıkları antibiyotikleri saklayıp
daha sonra kendilerini hasta hissettiklerinde bu ilaçları bir doktora danışmadan
kendi kendilerine kullanmaları veya çevrelerindeki hasta olan kişilere kullanmak
üzere önermeleridir. Kendinizin ya da bir başkasının hastalığının, daha önce
geçirdiğiniz hastalığın aynısı olduğundan emin olsanız bile doktora danışmadan
antibiyotik kullanmak son derecede sakıncalı olabilir. Aynı türde hastalıkları
farklı mikroplar oluşturabiliı ve bu farklı mikroorganizmaların farklı antibiyotiklerle
tedavisi gerekir. Bu nedenle antibiyotik kullanmadan önce hekimin ne türde bir
mikropla oluşmuş enfeksiyon hastalığına yakalanmış olduğunuzu ve bu hastalık
için en uygun antibiyotiğin hangisi olduğunu saptaması gereklidir.
Doktorunuzu
antibiyotik yazmaya zorlamayın!
Hastalığınız antibiyotik tedavisi gerektirmeyebilir. Virüslerin yol açtığı enfeksiyonların
çoğu (örneğin soğuk algınlığı) antibiyotiklerle tedavi edilemez. Yaygın olarak
bilinen bir deyişe göre "Soğuk algınlığı antibiyotiklerle 7 günde, antibiyotiksiz
bir haftada iyileşir". Bu tür bir enfeksiyonun tedavisi için ilk yapılacak
şey istirahat etmek, ikincisi aspirin ve benzeri ateş düşürücü ilaçları almak,
üçüncüsü bol sıvı almak yeterlidir. Ayrıca hastalığın başkalarına bulaşmasını
önlemek için ellerin sık sık yıkanması ihmal edilmemelidir.
Viral enfeksiyonu olan hastalar antibiyotik kullandıklarında hem kendilerine
zarar verebilir hem de antibiyotiklere karşı mikroorganizmaların direnç geliştirmesine
olumsuz katkıda bulunurlar.
Antibiyotikler
ateş düşürücü ilaçlar değildir!
Dolayısıyla ateşi olan bir kişi doktor tarafından enfeksiyon hastalığı olduğu
saptanmadıkça antibiyotik kullanmamalıdır. Ayrıca ateş, enfeksiyon dışında başka
hastalıkların da bir belirtisi olabilir.
Didem Sanyel, Tübitak
Mart 1999
Bilim ve Teknik Dergisi 376. sayıdan alınmıştır.